31 Aralık 2007 Pazartesi

TOPLUM, YER VE SANAL ORTAM

ÖZET: Birbirine yakın olmayan toplum kavramı ilk ortaya atıldığından bu yana 30 yıldan fazla zaman geçti. Bu kavrama göre toplum şekil ve büyüklüğüne göre birbirinden ayrılabildiği gibi tam aksine coğrafi yakınlıklardan ziyade ortak çıkar ve değerler ile de bir arada tutulabilir. Birbirinden kopuk fikri sert bir şekilde eleştirilmesine rağmen gelişmiş telekomünikasyonun incelenmesi ve toplumun değişen doğasının tekrar incelenmesi kaçınılmazdır. Bu makale böyle bir incelemeyi ele alıyor. Sanal ortamda bir edebiyat dergisi gelişmiş telekomünikasyonun ve internetin sosyal etkilerinin bazen tahmin edilenden daha az olabileceğine birkaç sebep gösteriyor. Bu tartışmayı postmodernizm politikada “Üçüncü Yol”, şehir hayatı için bir ihtiyaç olarak üretim gibi konulardan ziyade yeni kentleşme, tüketim gibi diğer sosyal bilimler bağlamı içersine yerleştirmemiz gösteriyor ki yer ve yerel toplum, toplumun işleyişi için gereklidir ve öyle olacaktır. Sanal ortam uzaklıkları ortadan kaldırabilir fakat mekânları değil.

Topluluk fikri yıllardır beşeri coğrafyacılarının ilgi odağı konumundadır fakat diğer sosyal bilimlerde olduğu gibi bu kavramda tam anlamıyla anlaşılamamış. Bazılarına göre “topluluk” kişisel bağları olan ve toplum hayatı bilincinde olan homojen insan nüfusu iken bazılarına göre de bir yerleşimin sınırlarının tanımlanması ve ya bir “Toplum” anlamına gelmektedir.

Yorumlamadaki bu farklılıklara karşın modern toplumdaki toplumun doğası da değişmektedir. Bu gözlem çeyrek yıl önce Webber tarafından yapılmıştır. Webber insanların şimdi ortak değer ve çıkarlarla bir arada durmakla beraber birbirinden 1960’lara kadar kopuk yaşayabildiğini gözlemledi. Bu toplum tipi orta ve üst sınıf Amerikan toplumunun tipik bir örneğidir. Ayrıca, zenginlik ve devingenlik yayıldıkça birbirinden kopuk toplulukların, toplumu bir bütün olarak karakterize edeceğini tahmin etti. Bu, tabiî ki çok eleştiri almıştır.

1. Deneysel delil gösteriyor ki birçok yerde topluluklar halen yakınlığa bağlıdır.

2. Şehirlerin tekrar gelişimi sosyal bağların açık gücünü ve bu bağlar koparıldığında doğa bilecek sosyal sorunları göstermektedir.

3. Ekonomik gerileme ve ulaşımdaki masraf artışları değişikliğin Webber’in attığı seviyede olmadığını göstermektedir.

Wellman (1978) ise toplumların yıkılmasından ziyade alt kültürlere bölündüğünü iddia etti. Sanal ortamın Mcluhan’ın bir zamanlar “Aşırı Hızlı Bir Hayat” olarak tanımladığı hayatı getirdi ve coğrafi olarak birbirinden ayrı grup ve bireylerin iletişim kurmalarını sağladı.

Sanal ortam ve etkisi

Aslında sanal ortam bilgisayar odaklı iletişim sistemlerini ve sanal gerçek teknolojileri içine alır. Birçok kişi sanal ortamın ve telekomünikasyonların ekonomi, toplum, politika ve coğrafya’nın doğasını kökünden sarsabilecek potansiyele sahip olduğunu düşünüyor. Sanal ortamın şehir yapısını ve şehir hayatını değiştirmesine üç neden gösteriyor.

1. Sanal ortam yer-zaman ölçeğini değiştiriyor.

2. Sanal ortam iletişimin genelini değiştiriyor.

3. Sanal ortam ‘gerçek’ ile ‘sanal’ arasındaki farkı bulandırıyor.

Bu bağlamda telekomünikasyon ağlarının bir dereceye kadar seyahatin yerine geçebileceği kabul edilen bir fikir olmuştur. Bu yüzden iletişim temelli bir dizi hizmetler ev ve iş arasındaki fiziksel hareket ihtiyacının yerini alacağına inanılıyorken hizmetlerin elektronik şekilde yapıldığı için şehirsel fonksiyonların artık fiziksel varlığının olmayacağına inanılıyor. Başka bir deyişle, sanal şehirler daha çekici olurken aynı zamanda fiziksel şehirler de gereksiz hale geliyor.

Graham ve Marvin (1996) telekomünikasyonların ve sanal ortamın toplum üzerindeki etkisine 4 farklı yaklaşım getirmiştir. Birincisi teknolojik deternizm şeklinde tanımlanan bakış açısıdır. Bu görüşe göre teknoloji kaderimizi şekillendiriyor böylece nasıl yaşadığımız nerede yaşadığımız kimin yanında yaşadığımız teknoloji ile evrimin ve devamında ki ekonomik değişimin temelinde var olan gizli güçlere bağlı oluyor. İkincisi totorizm ve ütopyacılık’ın bir bir birleşmesine bağlı bir karışım olarak karşımıza çıkıyor. Bu teori gelişmiş telekomünikasyonlar olan yer-zaman yöneliminin altını çizer. Üçüncü yaklaşım ise bir bakıma karşıt bu fikrin tam zıttıdır. Bu yüzden ‘dystopianizm’ olarak isimlendirilebilir. Bu bakış açısına göre telekomünikasyonlar toplumdan ayrı değildir. Aksine onlar çağdaş kapatilizmin kısım ya da kısım ya da toplamıdır. Bu yüzden, sanal ortamı anlamak için yapılan herhangi bir girişim gelişmiş endüstriyel toplumun daha geniş politik ekonomisine bakmayı ve telekomünikasyonların tarafsız olmayıp ‘hükümet ’ ‘in ölümüne ve ‘özel’ ‘in yükselişine yol açan toplumda farklı gruplara fayda sağladığı gerçeğini günışığına çıkardığını bilmeyi gerektirmektedir. Bu bağlamda teknoloji ile gelişme sosyal bir süreç olup önceden kararlaştırılmamıştır. Telekomünikasyonların etkisinin çok sayıdaki insan karalarından kaynaklandığı ve bu yüzden de insanın toplumdaki gücü önem kazanmaktadır.

Görüş açısındaki farklılıklara karşın hangi görüşün en uygun olduğu hakkında genel bir kanı yoktur.

Sanal Topumlar Hakkında Uyarıcı Notlar

Sanal ortamın uzun zamandır birçok durumda tecrübeli akımlar kolaylaştırma ihtimali, kendi isteklerimizin kölesi oluruz korkusuyla telekomünikasyonların ve sanal ortamın etkisini yorumlamada uyarma ihtiyacı hissetmemize sebep oldu.

Uyarının birinci nedeni bilginin sadece olması gereken yerde kullanıldığında faydalı olacağı gerçeğine dayanmaktadır. Sanal ortam çok fazla ve neredeyse evrensel bilgi sayılabilir, fakat Kitchin(1988) homoseksüellerin homoseksüel toplumlara katlanırken homoseksüel fobisi olan bir dünyada yaşamasından kaynaklanan problemleri ileri sürmektedir. Benzer şekilde hiç birliği miktarı maddi yoksulluğun sorunlarının üstesinden gelemez. Sanal ortam ne kadar cezbedici olsa da madde temelli hayat göz ardı edilemez.

İkinci olarak, bilgi teknolojisi pazarları ve geri sabit birçok olguyu ortadan kaldıramaz. Sanal ortama rağmen o yere ait bazı faaliyetlere ulaşabilmek için belli zamanda belli yerlerde olma gereksinimi ortaya çıkmaktadır.

Üçüncü olarak, sanal ortama ulaşım eşit değildir. Sanal ortamı büyütmek, bu yüzden daha kutuplu bir toplumu teşvik etmenin bir yolu olabilir. Örneğin Tokyo’da Afrika’nın tamamından daha fazla telekomünikasyon kullanımı var ve yine Avustralya’da telekomünikasyonun hiç olmadığı yerler var bu yüzden sanal ortamı arttırmak eşitsizliği desteklemek olacaktır.

Dördüncü olarak, büyük çapta telekomünikasyon kullanımı yüz yüze görüşmeleri kolaylaştıracağı üzerinde kurulması gerekir. Bu bağlamda telekomünikasyonlar yolculuğu hem sosyal hem de mesleki nedenlerle tamamlar. Dünya şehirleri kısmen de olsa hava yoluyla erişebilirliklerinden dolayı hızla büyüyor. Bu bağlamda önceki telekomünikasyon yeniliklerine bakmak faydalı olur.

Beşincisi, yukarıda anlatılanların bir sonucu ise sanal ortamın birebir konuşmayı teşvik edebilmesidir. Bu sonuç olarak toplum da sosyal normlara uymamayı teşvik etmektedir. Aynı zamanda sanal ortam tarafından yapılan seçim bireyleri birbiri üzerine binmiş ve belki de hiyerarşik olarak yapılanmış toplumları tanımlamasını teşvik edecek ve böylece onların herhangi bir topluluğa teslimiyetini zayıflatacaktır. Bu şekilde, bilgi teknolojisinin artan kullanımı beraberliği yerle bir edebilir.

Altıncısı, sanal topluluklar çok geçici olabilir. Maffesoli (1989) mesela, on-line toplulukları modern kimlik modellerine göre oluştukları veya tekrar oluştukları için ‘Yeni-Kabileler’ şeklinde tanımlanmıştır.

Yedincisi, sanal toplumların muhtemel geçici doğası birleşimi yüzeysellik riskidir. McLaughlin(1995) sanal toplulukları eskapist (escapist: insana gündelik hayatı ve dertlerini unutturan çok sürükleyici (roman, film)), çok az sorumluluk sahibi ve yüzeysel bağlar üzerine kurulu olduğu için sözde topluluklar olarak görmektedir. Basitçe söylemek gerekirse bu tür topluluklar, bireylerin kısa süreli katılımlarla sırf dejarz olmak için bir araya geldikleri çok az sorumluluğu olan topluluklar olabilmektedir.( Matathia & Salzman 1998 )

Sekizinci, sanal toplulukların potansiyel önemini düşünürken zihinde tutulması gereken 8. uyarıcı nokta ise ölçeklerden biridir. Bilgi teknolojisi tek yer olarak dünya görüşünden ortaya çıkan “Mega-Topluluklar”’ın otaya çıkışına sebep olabilir. Ortak değerlerle küresel bir ölçekte bir araya getirilmiş bu tür. “Mega-Topluluklar” kişiler arası ilişkileri zayıflatarak hafifletme riski taşır.

Kısacası, mega topluluklar seçim zorbalığından rahatsız olmuş ve değişken olabilmiştir. Eğer bir kişi internette sörf yapabiliyorsa o zaman herhangi bir konuda endişelenmeye ne gerek var?

Dokuzuncu olarak, sanal ortamın küresel ulaşım alanının bir mevlaya hatta birey temeline sıkı bir bağlantı için karşılıklı bir ihtiyaç yaratma ihtimalinin var olmasıdır. Yerküre alanının sözde teknolojik ve ekonomik olarak başarılmış olabilir. Fakat bu istila insan seviyesinde henüz gerçekleşmemiştir. Çünkü en azından insanlar mekânlarına bağlı gibi görünüyor ve bu bağ koptuğunda en azından insanlar mekânlarına bağlı gibi görünüyor ve bu bağ koptuğunda kendi özelliklerine ait kısıtlı bir hayatları var.

Onuncusu, sanal ortam insan ilişkilerindeki kabul edilmez kopukluk ile karakterize edilebilir. İnsanı dış dünyadan soyutladığı için evden bilgisayarlarla iş yapmak düz evrenin sıkıcılığı geniş çapta dile getirilmiştir.

Sanal ortamın onbirinci muhtemel kısıtlaması özel hayatın olmaması ile ilgilidir.

Son olarak teknoloji deterministlerinin ileri sürdüğü etkiye sahip olamayacağı hakkında birçok neden vardır. Modern toplumda “Toplum” ‘un değişen doğasını keşfetmede belirtilen hususlara ek olarak herhangi bir ciddi çalışma yapılmamış bunun yanında, toplumun temeli olarak üretim, postmodernizm ve politikada üçüncü dalgayı teklif eden tartışmalardan ziyade yeni kentleşme tüketim üzerinde çalışmalar yapılmalıdır. Çünkü bu konuların her birinin tartışması sanal ortamın bazen tahmin edilenden daha fazla etkisi olabildiği için bu konularda desteğe gereksinim duyar.

Yeni Kentleşme

Toplumun değişen doğasının herhangi bir tartışma birbirinden kopuk toplum adlı eserinde Webber tarafından tanımlanan değişiklik çeşitlerinin 20. yy’ın sonlarında toplumun değeri hakkında karşı tartışmaları tetiklediğini göz önünde tutmayı gerektirir. Artan devingenlik tahminini kabul etmek yerine bazı yorumcular, özellikle kasaba planlanmasında, ideal bir toplumun nasıl olması gerektiğini sorguladı. Yorumların değişmesine rağmen bu çalışma “Yeni Kentleşme” diye adlandırıldı. Temel olarak yeni kentleşme şehir hayatında yerelliği geliştirmek için dizayn edilmiş bir planlama hareketidir. Arabalardan önce yayalara öncelik verilir. “yürünebilirlik” üzerinde durur. Ve bu yüzden homojen zoninnig(belli faaliyetlere izin verme)’den ziyade karışık olan kullanımları teşvik eder. Arkadaşlığı kuvvetlendirmeye çalışır ve bu yüzden özel alanlardan ziyade kamuyu tercih eder.

Temel olarak, “Yeni Kentleşme” birbirinden kopuk toplumun zıttını içerir. Kentleşmeyi, insanların ihtiyaçları neyse ona göre yapar. Kişisel iletişim, daha sıcak caddeler, yürüyebilirlik, çeşitlilik ve kişisellik ile mümkün olmuştur.

Üretimden tüketime hareket

Postmodernizm, basit bir şekilde, evrensel gerçeklere zıttır. Toplumun her kısmını içine alan bir öğreti olamaz çünkü yerden yere farklılık gösterir. Dahası, “Realite” yapıları oluşturan bireylerin özelliklerini yansıtan çok sosyal bir yapıdır. Postmodernizmde vurgu bu yüzden heterojenlik üzerine özellikle eşsizlik(teklik) üzerinedir. Yer, sadece sosyal

süreçlerin meydana geldiği yer değildir. Aksine, yer aslında, bu süreçlerin hangi yolla oluşturulduğunu etkiler. Postmodernizmde olaylar, evrensel kanun ve prensiplere referanstan

ziyade meydana geldikleri durum içinde açıklanmalıdır. Bazı yazarlar ise postmodernizmi ortaya çıkışıyla ve Rönesans’la başlayan toplum organizasyonundaki bir dizi büyük değişiklerin en son ürünü olarak görüyor.

Birçok yönden bilgisayar odaklı çağın gelişi bizim modern çağımızı tamamlayıp postmodern dünyaya girmemizi doğruluyor. Geçmişte coğrafi değişiklikler büyürken ve demokratikleşirken farlı yerler arasında yoğun beğeni farklılıkları meydana getirilmiştir. Aynısı sanal ortam içinde geçerli olabilir. Aslında yer daha önemli hale geliyor.

Politik Arena
Sanal ortamın ve telekomünikasyonların toplum yapısını hangi yönde etkilediği sadece sosyal bilimcileri ilgilendirmiyor. Bu konu Avustralyalı politikacıların gündeminde ve bir tarafta pazar güçlerinin bir tarafta ise devlet planlanmasının arasında bir yol olan politikada üçüncü dalga olarak bilinmeye başladı. Bazıları ise sanal ortamın demokratik süreçlere çok büyük sorunlar çıkardığını düşünüyor. Federal veya devlet seviyesinde, bu konuların bu metinle ilgisi yok, bu metin daha çok toplum seviyesinde vurgu yapmaya çalışacak.

Birey ile toplum arasındaki gerilimin her bir parçası geleneksel sınıf temelli gerilimler kadar önemli olabilir. Toplumun önceki zamanlarda kutuplaşma riski daha çok yaşadığı dönemde kaygı verici hale gelir. Başlıca endişelerden biriside belli grupların marjinalleşmesidir. Birçoğuna göre toplumumuzdaki yaygın soyutlanma maddi yoksulluk kadar ciddi bir sorundur. Bu tabiî ki bizim maddi koşulları önemseyebileceğimiz anlamına gelmez. Bu mantıksızca olurdu, çünkü sosyal ve politik marjinalleşme ile maddi yoksulluk bir arada olabilir. Örneğin kırsal Avustralya’da, ekonomik alanda en sıkıntılı zamanlar, bilgi teknolojilerinden ve sınırlı politik güçten yoksun sosyal olarak soyutlanmış toplumlarla karşılaşılmıştır.
Sonuç
Bu çalışma sanal ortamın topluluklar üzerinde etkisinin olup olmayacağını incelemiştir. Bu çalışmanın temel mesajı ise yerin ve yerel toplumun, toplum işleyişinde temel olduğu ve öyle olmaya devam edeceği hakkındadır. Şehir temelli toplumlar bu yüzden sanal ortamın gelişmesinin tehdidi altında olmamalıdır. Sanal ortam uzaklığı ortadan kaldırmış olabilir. Fakat şehirleri (Yer)
yok edemedi. “Coğrafya” bir yerden bir yere farklılıkların ne şekilde oluştuğu gibi konular üzerinde yoğunlaşması gerekliliğini ileri sürüyor. Dahası, toplum ve coğrafi farklılıkların hem göç alımları hem de iş yatırım karaları üzerindeki etkilerini açık olarak keşfetmek gerekiyor. Uzaklığın anlaşılmazlığını azaltmak, yer ve toplumun özelliklerini giderek kritik hale getirmektedir